ÇEVRE VE KENTLEŞME KOMİSYONU BAŞKANIMIZ AV. SEVDA SEVİLMİŞ;
“SU YETERSİZLİĞİ SONUCUNDA HER 10 SANİYEDE BİR ÇOCUK ÖLMEKTEDİR.”
Adana Barosu Çevre ve Kentleşme Komisyonu Başkanımız Av. Sevda Sevilmiş, farkındalık yaratılması adına her yıl 22 Mart'ta kutlanan "Dünya Su Günü" hakkında açıklamalarda bulundu. Bu yıl 2019 Dünya Su Günü teması ise “Kimseyi Geride Bırakmamak” olarak belirlendi.
Komisyon Başkanımız Av. Sevda Sevilmiş, açıklamasında, “BM raporlarına göre dünya çapında 1,1 milyardan fazla insan temiz içme suyuna erişememektedir ve 2,6 milyar insan su yetersizliğinin neden olduğu kirlilikle mağdur durumdadır. Su yetersizliği sonucunda da her 10 saniyede bir çocuk ölmektedir” dedi.
Açıklamasında; “Yaşamı var eden su hızlıca ve bilinçsizce tüketiliyorken insanlık ve yerküre adına alarm verilmesi gereken bu günlerde bir Su Hakkı Günü’nü daha geride bırakıyoruz.
Dünya Su Günü’ne dair ilk öneri 1992 yılında Birleşmiş Milletler Çevre Kalkınma Konferansı’nda yapılmış ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 22 Mart 1993’te Dünya Su Günü kararı imzalanmıştır.
Daha sonra her yıl dünya çapında kutlanmaya başlanmış ise de uluslararası alanda ve ülkemizde Suyun bir hak olarak tanınması, adaletli dağıtımının sağlanması, etkili şekilde korunması mümkün kılınamamışken bu hakkın kutlanılması ne yazık ki sadece şekilsel boyutta kalmıştır. Organize edilen Su hakkı günü kutlamaları her yıl farklı bir tema ile gerçekleştirilmiştir.
Bu yıl 2019 Dünya Su Günü teması ise “Kimseyi Geride Bırakmamak” olarak belirlenmiştir.
Kimseyi geride bırakmamak temalı su gününde ne yazık ki susuzluktan ölen onlarca insanı, onlarca hayvanı, kuraklıktan ölen onlarca bitkiyi ve de kirli su nedeniyle ölen onlarca insanı, onlarca hayvanı, onlarca bitkiyi geride bırakıyoruz. İnsanlık eliyle hızlandırılan küresel iklim değişikliği neticesinde eriyen deniz sularının tatlı sularımıza karışmasını önleyemediğimiz günleri geride bırakıyoruz. BM raporlarına göre dünya çapında 1,1 milyardan fazla insan temiz içme suyuna erişememektedir ve 2,6 milyar insan su yetersizliğinin neden olduğu kirlilikle mağdur durumdadır. Su yetersizliği sonucunda da her 10 saniyede bir çocuk ölmektedir.
Küresel iklim değişikliğinin insanlık tarihi boyunca en ileri seviyeye ulaştığı şu günlerde Su Hakkı koruma altına alınması gereken en elzem haklardan olmaya başlamıştır. Hem ülkemizin hem de dünyanın nüfusu hızla artarken su kaynakları hızlıca yok edilmekte ve yaşamın devam edebilmesi için kaynakların yok edilmesinin neticelerinden ders çıkarılmalı suyun yönetimine, korunmasına ve adil dağıtımına dair acil önlemler alınmalıdır.
Su kaynaklarının yok edilmesi ile kirletilmesi Dünya’da çok ileri seviyededir ve ülkemizde de durum farklı değildir. Türkiye su kaynaklarının bilinçsiz kullanımı ve tarım alanı ile sanayi sektöründe kontrolsüz kullanımı nedeniyle hızla çölleşen bir ülkedir. Örneğin Yeşilırmak ve Kızılırmak havzalarının yakınlarına sanayi tesisi kurulmasına izin verilmiş, bu tesislerin ürettikleri atıkların akarsuya karışmasının önlenmesi için gerekli denetimler yapılmamış ve Karadeniz bölgesinin bu iki çok değerli nehir havzası yok olmaya yaklaşmıştır.
Konya Havzası’nda göller kurumaya yaklaşmış, Akşehir Gölü yok olmuş, Burdur ili sınırları dahilinde 1960’lı yıllarda 14 adet doğal gölün varlığından bahsedilirken bugün sayı 5’e inmiştir. 2017 Türkiye İstatistik kurumu açıklamalarına göre Türkiye’de son 50 yılda 36 göl kurumuş; 14 göl ise kuruma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Tatlı su kaynaklarımın yok olmasının birçok sebebi olsa da en ciddi kuruma sebebi su kullanımı ve su kaynaklarının kontrolünün devlet yönetiminden çıkarak özelleştirilmesidir.
Yayla turizmi için yollar yapılması, kaçak kuyular açılması, derelerin yönlerinin değiştirilmesi, tarım ovaları oluşturmak adına göllerin kurutulması, sanayi tesislerinin tatlı su kaynakları yakınına yapılmasına izin verilmesi, çevre dostu alternatif enerji üretim sistemleri hayata geçirebilecekken HES’lerin kurulması ve de özellikle Karadeniz bölgesinde, derelerin kullanım hakkının şirketlere satılması ile su kaynaklarımızın kamusal yarar odaklı kullanımı engellenmiş, sermaye ve kar odaklı olarak tahribata yol açmış, derelerin, nehirlerin, göllerin akarsularımızın yok oluşu hızlanmıştır.
Özelleştirmeler su tedarikini kamusal bir hizmet olmaktan çıkararak, karını artırmaya çalışan girişimciler için ticari bir meta haline getirdiği için, Su kaynakları ekolojik döngünün gerektirdiği şekilde ve tüm canlıların ihtiyacı gözetilerek değil, kamu yararı, halkın ortak çıkarı geri plana itilerek, suları satın alan ticari işletmelerin çıkarları doğrultusunda kullanıma terk edilmekte ve yeterli hukuki denetim mekanizmaları da olmadığı için su kaynaklarımızın kuruma ve kirletilmesinin önüne geçilememektedir.
Suyu olmayan bir toplumun geleceğinden de bahsedilemeyeceğine göre, devlet kontrolünden çıkarılarak suyun özelleştirilmesi, daha baştan toplumun geleceğini bugünden yok etmek anlamına gelmektedir.
Su doğanın, yerkürenin en temel, yok edilemez parçasıdır ve bütün insanlığa aittir. Yeterli ve temiz suya ulaşma hakkının evrensel bir ilke olarak benimsemesi, ulusal mevzuatımızda su hakkının ayrıntılı bir hak olarak düzenlemesi, bireylerin su hakkına yönelik ihlallerin etkin şekilde cezalandırması, ekolojik dengenin temeli olan suyun insanlık, doğa ve tüm canlılar adına nasıl korunacağının çerçevesinin net bir şekilde yasal tanıma kavuşturulması gerekmektedir.
İklim değişikliği ile mücadele ve yaşamı koruma gayesiyle su hakkının anayasal olarak teminat altına alınması ve insan haklarının bir parçası olarak kabul edilmesi gerekir. Su olmadan yaşam olması bilimsel olarak mümkün olmadığı için su hakkı yaşam hakkıyla eş değer görülüp 1. Kuşak haklar statüsüne yükseltilmeli, suların yok edilmesi insanlığın yaşam hakkına karşı yapılmış ihlaller olarak değerlendirilmelidir.
Su hakkının hukuki tanımı, hukuki koruma çerçevesinin oluşturulması ve kaynakların yok edilmesine karşı hukuki mücadele en elzem yöntem olmakla birlikte, su kaynaklarımızı korumak üzere, suyun sınırsız olduğu şeklindeki yanlış inanç terk edilmeli ve kaynakların kıtlığı gerçeği toplumun her yaştan bireyine benimsetilmelidir.
Su tasarrufunu evde, okulda, özellikle sanayide ve tarımda artıracak bilimsel ve teknolojik çalışmalar teşvik edilmelidir.
Suyun korunması ve su tasarrufunun sağlanması bir devlet politikası haline getirilmeli hem kamu kurumlarında hem de yerel yönetimlerde bu ilke doğrultusunda hizmet üretilmelidir. Saygıyla sunarız.” ifadelerini kullandı.