YARGITAY KARARLARI

RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI

RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI
03/01/2017

T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2015/4800
K. 2016/7085
T. 2.5.2016


RÜCUAN TAZMİNAT DAVASI ( Sigortalının İş Kazası Veya Meslek Hastalığına Uğramasına Birden Çok Kişinin Birlikte Kusurlarıyla Neden Olmaları Halinde Teselsül Hükümleri Kapsamında Birlikte Sorumluluklarının Bulunduğu - Hükmü Temyiz Etmeyenler Yönünden Davacı Kurum Lehine Oluşan Usûlî Kazanılmış Hak Durumu da Gözetilerek Karar Verilmek Üzere Hükmün Bozulacağı )

KUSUR VE AİDİYETİN BELİRLENMESİ ( Hükme Esas Alınan Bilirkişi Raporu İle Ceza Mahkemesinde Açılan Kamu Davasındaki Kusur Raporu Arasında Çelişki Bulunduğu/Çelişkinin Giderilerek Birleşen Her İki Dava Bakımından Davaların Ayrı Ayrı Sigortalılar Bakımından Açıldığı Dikkate Alındığında Her Bir Kazalı ve Dosya İçin Ayrı Ayrı Kusur Değerlendirmesi Yapılacağı - Tedbirlere Sigortalılar ve İlgililerin Uyup Uymadığının Ortaya Konulmasının Gerektiği )

İŞ KAZASI VEYA MESLEK HASTALIĞINDAN DOLAYI İŞVEREN VE 3. KİŞİNİN SORUMLULUĞU ( Teselsül Hükümleri Kapsamında Birlikte Sorumluluklarının Bulunduğu/Kendi Payından Fazlasını Ödeyenin Diğer Müteselsil Borçlulara Karşı Rücu Hakkı Saklı Kalmak Kaydıyla Her Bir Borçlu Yönünden Kusurlarına Karşılık Gelen Miktar Ayrılmaksızın Teselsül Kurallarına Göre Sorumluluklarına Karar Verileceği - Rücuan Tazminat Davası )

ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN İŞ KAZASI VEYA MESLEK HASTALIĞINDAN SORUMLULUĞU ( Kanun Koyucunun Getirdiği Gelirin İlk Peşin Sermaye Değerinin Yarısı Sınırlaması İfadesine Göre Gelirin İlk Peşin Sermaye Değerinin Yarısı İle İşveren de Dahil Olmak Üzere Tüm Davalıların Kusurları Toplamının Çarpımı Sonucu Elde Edilecek Tutar Kadar Müteselsilen Sorumlu Olacağı - Rücuan Tazminat Davası )
5510/m.21
6098/m.61, 62, 74

DAVA : Dava rücûan tazminat istemine ilişkindir. Eldeki davada; hükme esas alınan bilirkişi raporu ile Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen kusur raporu arasındaki çelişki giderilmeli, oluşan kazaya karşı hangi önlemlerin alınması gerektiği, ayrıca birleşen her iki dava bakımından, davaların ayrı ayrı sigortalılar bakımından açıldığı dikkate alındığında, her bir kazalı ve dosya için ayrı ayrı kusur değerlendirmesi yapılmalı, yani meydana gelen iki ayrı ölüm olayında kazalılardan birinin, bir diğerinin ölümünde kusurlu olup olmadığı net olarak ortaya konmalı ve sorumlulukların kapsamı ile önlemlerin alınıp alınmadığı ve alınmış tedbirlere sigortalılar ve diğer ilgililerin uyup uymadığı hususları ortaya konulmalı, böylece maddi oluşa ve kanuna uygun olarak kusur oran ve aidiyetleri usûlünce belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.

Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, Borçlar Kanunu gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir. İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın , üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği "gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı" sınırlaması ifadesine göre üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Davacı kurum ve davalı ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli, hükmü temyiz etmeyenler yönünden davacı Kurum lehine oluşan usûlî kazanılmış hak durumu da gözetilerek karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.

DAVA : Asıl ve birleşen dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde, davaların ayrı ayrı kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum ve davalı ... vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 1-)Davanın yasal dayanağı 1.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 Sayılı Kanun'un 21. maddesidir. Anılan madde hükmü, sigortalıya ya da ölümü hâlinde hak sahiplerine bağlanan gelirler ile yapılan harcama ve ödemelerin işverenden rücûan tahsili koşulları düzenlenmiş olup; işverenin sorumluluğu için, zarara uğrayanın sigortalı olması, zararı meydana getiren olayın iş kazası veya meslek hastalığı niteliğinde bulunması, zararın meydana gelmesinde işverenin kastının veya sigortalının sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketinin ve bu hareket ile meydana gelen iş kazası ve meslek hastalığı arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Buradan, işverenin, işçilerin sağlığını koruma ve iş güvenliğine dair mevzuatın kendisine yüklediği, objektif olarak mümkün olan tüm tedbirleri alma yükümlülüğünü yerine getirmemesi ve bu sebeple iş kazası veya meslek hastalığı şeklinde sosyal sigorta riskinin gerçekleşmesi hâlinde, kusur esasına göre meydana gelen zararlardan ... karşı rücûan sorumlu olduğu sonucu çıkarılmaktadır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 Sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hâkimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır. Ceza mahkemesi kendine has usûlî olanakları sebebiyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hâkiminin, ceza hâkiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti
yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof Dr. Kemal Gözler, "Res Iudicata'nın Türkçesi Üzerine", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır.

Diğer taraftan, Hukuk Genel Kurulunun 1.2.2012 tarih ve 2011/19-639 Esas, 2012/30 Karar sayılı ilâmında da belirtildiği üzere, kesin bir mahkûmiyet anlamında bulunmayan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuk hâkimini bağlamayacağının kabulü gerekir.

Yukarıdaki açıklamalar gözetildiğinde, eldeki davada; hükme esas alınan 6.6.2013 tarihli bilirkişi raporunda, davalı işveren %70 ( bu kusurdan % 5'i davalı ...'a, % 5'i de bir kısım davalılar murisi ...'e ait olmak üzere), asıl davada kazalı olan sigortalı % 15, birleşen davada kazalı olan sigortalı % 15 oranında kusurlu bulunduğu tespit edilmiş ancak, Bandırma Ağır Ceza Mahkemesinde açılan kamu davasında iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen kusur raporunda, davalı ... % 50, bir kısım davalılar ...% 40, asıl ve birleşen dosyadaki kazalılar ve üçüncü bir kazalının toplam %10 kusurlu olduğu alındığından; anılan kusur değerlendirmeleri arasındaki çelişki giderilmeli, oluşan kazaya karşı hangi önlemlerin alınması gerektiği, ayrıca birleşen her iki dava bakımından, davaların ayrı ayrı sigortalılar bakımından açıldığı dikkate alındığında, her bir kazalı ve dosya için ayrı ayrı kusur değerlendirmesi yapılmalı, yani meydana gelen iki ayrı ölüm olayında kazalılardan birinin, bir diğerinin ölümünde kusurlu olup olmadığı net olarak ortaya konmalı ve sorumlulukların kapsamı ile önlemlerin alınıp alınmadığı ve alınmış tedbirlere sigortalılar ve diğer ilgililerin uyup uymadığı hususları ortaya konulmalı, böylece maddi oluşa ve kanuna uygun olarak kusur oran ve aidiyetleri usûlünce belirlenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.

2-)5510 Sayılı Kanun'un "İş Kazası ve Meslek Hastalığı ile Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddesine göre; İş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir hareketi sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamı, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirilir. Anılan madde ile tazmin sorumlularının Kurum karşısındaki sorumluluğu bir tavanla sınırlandırılmış olup, bu sorumluluk "...sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı..." bulunmaktadır. Maddenin açık hükmü karşısında; ilk peşin sermaye değerli gelirin, Kurum yararına tazmini mümkün kısmının belirlenebilmesi için gerçek zarar tavan hesabı yapılması zorunluluğu bulunmaktadır. Gerçek zarar hesabı tazminat hukukuna dair genel ilkeler doğrultusunda yapılmalıdır. Sigortalı, sürekli iş göremezlik durumuna girmiş ise bedensel zarar hesabı, ölümü halinde destekten yoksun kalma tazminatı (Borçlar Kanununun 45-46, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 54-55. maddeleri) hesabı dikkate alınmalıdır.

Gerçek zarar hesaplanmasında ise; zarar ve tazminata doğrudan etkili olan işçinin net geliri, bakiye ömrü, iş görebilirlik çağı, iş görmezlik ve karşılık kusur oranları gibi tüm verilerin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek şekilde öncelikle belirlenmesi gerekir.

Gerçek zarar miktarı; işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Sigortalı veya hak sahiplerinin bakiye ömürleri daha önceki yıllarda Fransa'dan alınan 1931 tarihli "PMF” cetvelleri ile saptanmakta ise de; Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, BNB Danışmanlık, Marmara Üniversitesi ve Başkent Üniversitesi'nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen “Ulusal Mortalite Tablosu” hazırlanmış olup, Sosyal Güvenlik Kurumunun 2012/32 Sayılı Genelgesiyle de ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında anılan tablolarının uygulanmasına geçilmiştir. Gerçek zarar hesabı özü itibariyle varsayımlara dayalı bir hesap olup, gerçeğe en yakın verilerin kullanılması esastır. Bu durumda ülkemize özgü ve güncel verileri içeren TRH-2010 tablosunun bakiye ömrün belirlenmesinde esas alınması gerekecektir.

İşçinin 60 yaşına kadar aktif dönemde günlük net geliri üzerinden, 60 yaşından sonra bakiye ömrü kadar pasif dönemde asgari ücret üzerinden, her yıl için ayrı ayrı hesaplama yapılacağı Yargıtay'ın yerleşmiş görüşlerindendir. Tazminat hesabında gözetilecek ücret, işçiye ödenen günlük veya aylık çıplak ücrete ek olarak sağlanan, parayla ölçülmesi mümkün bütün ekonomik faydaları kapsar. Diğer bir anlamda, işverence sağlanan para ve para ile ölçülebilen bütün hak ve menfaatlerin "giydirilmiş" olduğu gelirdir. Bu anlamda da zarar hesabına esas ücret, a) Günlük veya aylık çıplak ücret, b) İşyerinde sağlanan yemek yardımı, c) Ödenen her türlü ikramiye ve teşvik primleri, d) İşe gidiş gelişte sağlanan olanaklar veya yol ücreti, e) Bireysel ve toplu iş sözleşmeleriyle sağlanan giyim, aile, yakacak, ısınma parası gibi süreklilik gösteren haklar, gözetilerek belirlenmelidir. Gerçek ücretin ise işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarından saptanacağı, işçinin imzasının bulunmadığı işyeri ve sigorta kayıtlarının nazara alınamayacağı, işçinin imzasının bulunduğu ücret tediye bordrolarının bulunmaması durumunda işçinin yaşı, kıdemi, mesleki durumu dikkate alınarak, emsal işi yapan işçilerin aldığı ücret göz önünde tutularak belirlenmesi gerekir. Sigorta Primine Esas Kazanca göre hesap yapılamaz.
Anılan kazancın asgari ücretin üzerinde olması durumunda, bu fazlalık oranı sonradan yürürlüğe giren asgari ücretlere de yansıtılmalıdır. Brüt değil, net ücret hesaplamada esas alınmalıdır. Aktif dönemi için gerçek ücret, pasif dönem için ise asgari ücret esas alınarak zarar hesabı yapılmalıdır.

İşçinin günlük net geliri tespit edilerek bilinen dönemdeki kazancı mevcut veriler nazara alınarak iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanmakta, bilinmeyen dönemdeki kazancı ise; önceki uygulamalarda yıllık olarak %10 arttırılıp %10 iskontoya tabi tutulmakta idi. Tazminatların peşin olarak hesaplanması, buna karşılık gelirin taksit taksit elde edilmesi, bu sebeple peşin belirlenen tazminatın her taksitte ödenen kısmın bakiyesinden faiz geliri elde edileceğinden sermayeye ekleneceği nazara alınarak, tazminata esas gelire artırım ve iskonto uygulanmaktadır. Peşin sermayeden elde edilecek yarar reel faiz kadardır.

Buna göre önceki uygulamalardaki gibi %10 artırım ve iskonto oranı yerine, enflasyon dışlanarak, değişen ekonomik koşullar ve reel faiz oranları nazara alınıp, ... ilk peşin sermaye değeri hesaplamalarına paralel olarak %5 oranının uygulanması hakkaniyete uygun olacaktır.

5510 Sayılı Kanun'un "İş Kazası ve Meslek Hastalığı İle Hastalık Bakımından İşverenin ve Üçüncü Kişilerin Sorumluluğu” başlıklı 21. maddenin 1. fıkrasında, iş kazası ve meslek hastalığı, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği, 4. fıkrasında, iş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru sebebiyle gerçekleşmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride
yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısının, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edileceği düzenlenmiştir.

İşveren veya üçüncü kişiye karşı açılan davalarda 21. maddeye göre rücû alacağından sorumluluk belirlenirken kural olarak, işveren yönünden 1. fıkraya göre gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutar esas alınmalı, üçüncü kişi bakımından 4. fıkra gereğince gerçek zarar gözetilmeksizin gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı benimsenmeli ve bunlara kusur oranları uygulanmalı ise de işveren ve üçüncü kişinin birlikte taraf olarak yer aldığı, başka anlatımla aynı anda 1. ve 4. fıkralara dayalı uyuşmazlıklarda, fıkralarda yer alan hükümlerin nasıl anlaşılması ve giderek ne şekilde uygulama yapılması gerektiği önem arz etmektedir.

Sigortalının iş kazası veya meslek hastalığına uğramasına birden çok kişinin birlikte kusurlarıyla neden olmaları durumunda, 818 Sayılı Borçlar Kanununun 50. ve 51. maddeleri (6098 Sayılı Kanun'un 61. ve 62. maddeleri) gereğince teselsül hükümleri kapsamında bu kişilerin birlikte sorumlulukları vardır ve 818 Sayılı Kanun'un 146. maddesine (6098 Sayılı Kanun'un 62. maddesine) göre, kendi payından fazlasını ödeyenin diğer müteselsil borçlulara karşı rücu hakkı saklı kalmak kaydıyla, her bir borçlu yönünden kusurlarına karşılık gelen miktar ayrılmaksızın teselsül kurallarına göre sorumluluklarına karar verilmelidir.

İş kazası veya meslek hastalığına birlikte sebebiyet veren sorumluların işveren ve üçüncü kişi olması durumunda ise, işverenin müteselsilen sorumlu olacağı tutar, 1. fıkra gereğince kendi kusur payı gözetilerek sorumlu tutulacağı miktarın (gelirin ilk peşin sermaye değeri X işverenin kusur oranı), üçüncü kişinin 4. fıkraya göre sorumlu olacağı tutar (gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı X üçüncü kişinin kusur oranı) ile toplamı kadar olmalı, kanun koyucunun getirdiği "gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı" sınırlaması ifadesine göre üçüncü kişinin müteselsilen sorumlu tutulacağı miktarın ise, gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısı ile işveren de dahil olmak üzere tüm davalıların kusurları toplamının çarpımı sonucu elde edilecek tutar kadar olması gerekmektedir. Bu yaklaşım ve uygulama, işvereni, iç ilişkide üçüncü kişiye rücu edemeyeceği miktarı Kuruma ödemek zorunda bırakmadığından da hakkaniyete uygundur.
O hâlde, davacı kurum ve davalı ... vekillerinin bu yönleri amaçlayan itirazları kabul edilmeli, hükmü temyiz etmeyenler yönünden davacı Kurum lehine oluşan usûlî kazanılmış hak durumu da gözetilerek karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Yukarıda açıklanan sebeplerle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davalı ...'ye iadesine, 02.05.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

Diğer Yargıtay Kararları